25 Kasım 2008 Salı

Aurora


" Nasıl olur da yaratmanın hazzına, taklitçiliğin hiçliğini tercih edersin ey insanoğlu" dedi Aurora.
Ve gözlerini kapadı.
Gözlerini kapadığı an gündüz gece oldu.
Sinirlendiği zaman hep böyle yapardı.
Ceza olarak gözlerini kapatacaktı 6 ay.
İnsanlığı gündüzsüz bir 6 ay bekliyordu.
Evet.
Gündüzsüz bir 6 ay.

(Hiçlik 2)

Kalabalık Sahnesi

Yönetmen " Kalabalık sahnesi için bile fazla hiç " dediği anda, şimşekler çaktı oyuncunun kafasında.
Patlama sesi ardından gelen,
bembeyaz ve gözleri kör eden bir ışık sardı etrafı adeta.
Sanki yıllardır bildiği ama kendine bile itiraf edemediği gerçekler yüzüne çarpıyordu.
"Artık her şey olmanın vaktidir" dedi.
Ve 2 dakika sonra "her şey"di.

(Hiçlik 1)

24 Kasım 2008 Pazartesi

Alexandra


Uzun zaman olmuştu,
gerçek bir çocuk görmeyeli.
IQ su Einstein ile yarışmayan,
her söylenen söze bir yanıtı olmayan,
hayatla yeni tanıştığı için algılayamadığı bir sürü konu olan bir çocukla karşılaşmamın
imkansız olduğunu düşünmeye başlamıştım ki,
Alexandra ile tanıştım.
The Fall filmindeki küçük kız.
Roy ona "Ruhumu kurtarmaya mı geldin ?" dediğinde, ne demek istediğini anlamadı.
O an kalbime girdi.
Alexandra'yı evlat edinmek istiyorum.
İlgililere duyurulur.

Mariana Çukuru

Yıl 2009.
4 değerli bilim adamı yıllardır üzerinde çalıştıkları araştırmanın son aşamasına geldiler.
Geldiler ama yine de tedirginler.
Nasıl olmasınlar ki.
Bu çalışmadan sonuç alırlarsa yer yerinden oynayacak.
Her şey tahmin ettiğimiz gibi giderse,
var olduğu sanılan gerçeklerin yerini, bizim gerçekliğimiz alacak dedi Real.
Bizim gerçekliğimiz.
Real bu cümleyi kurduğunda,
gülmeye başladılar.
20 yıldır bu anı bekliyorlardı.
Gülmek haklarıydı.
Rahatlamışlardı.
O çukura girip herkese göstereceklerdi, gerçeğin aslında aşağıda olduğunu.
Saat:19.00 Mayıs 2009
Hava sıcaklığı:3 derece
Siyah helikopter çukurdan çıkasıya kadar onları bekleyecek.
Mariana Çukuru'ndan.
Bütün dünya onları izliyor.
Belirlenen saatte çıkmazlarsa helikopter onları almadan gidecek.
Anlaşma bu şekilde yapıldı.
Ama tahmin ettikleri sonuçlarla çıkarlarsa,
dünya artık çok farklı bir yer olacak.
Birbirlerine şans dilediler.
Ve sonsuz boşluğa atladılar.
Ardından büyük bir sessizlik.

17 Kasım 2008 Pazartesi

Büyük Kırmızı

Birden durdu.
Bütün gözler üzerindeydi.
Herkes bir sonraki adımı merak ediyordu.
Meraklı bakışlar onu daha çok heyecanlandırıyordu.
Kalbi artık yerinde durmak istemiyordu.
"Bedeni terkedebilir mi acaba?" diye düşünürken kalbine bakıyordu.
Sonra herkesin beklediği şey gerçekleşti.
Bir çıtırtı sesi duyuldu.
Kalp, göğüs kafesinden çıkıp havada asılı kaldı.
Ama hiç kan yoktu.
Sadece büyük kırmızı, meydandaki insanlara bakıyordu gülümseyerek.
Gözler odaklanmıştı ona.
Herkes ne diyeceğini merak ediyordu.
Ağzından çıkacak tek bir söz için her şeylerini verebilirlerdi.
Ama kırmızı sessizdi.
Sessizliği özlemişti.
Gözlerini kapatıp bunun tadını çıkardı.
Özgürdü artık.
Bundan daha güzel bir cevap olabilir miydi?

13 Kasım 2008 Perşembe

Masal

Ofis Michel Fugain'in Une Belle Histoire şarkısıyla çınlıyordu.
3 ay arayla değiştirdiği saçları,
yeni bir geçiş dönemini simgeliyordu sanki.
"Evet ruhumun tam istediği gibi olmuş" diye geçirdi içinden.
Beyaz bebek yakalı, siyah mürebbiye elbisesini ve topuklu ayakkabılarını giydi.
18 yıllık bir evliliği bitirmeye gitti.

9 Kasım 2008 Pazar

Issız Adam


Sinemadan çıktı, hızlı adımlarla yürümeye başladı.
Nereye gittiğini bilmiyordu.
Bir önemi de yoktu zaten nereye gittiğinin.
Ara sokaklarda dolaştıktan sonra kitabevine uğrayıp dört tane kitap aldı.
Biraz daha iyi hissediyordu şimdi kendini.
Sakinleştirici etkisi vardı bu kitapların.
Her zaman yaptığı gibi hepsini aynı anda okumaya başlayacaktı.
En büyük zevki buydu.
Birinden sıkılınca diğerine geçecekti.
Kitaplar bitesiye kadar bu böyle devam edecekti.
Ama bugün kitaplar bile tam olarak sakinleştiremiyordu onu.
İzlediği filmin etkisindeydi hala,
Çağan Irmak'ın Issız Adam adlı filminin.
Bu film hayatına girmiş olan ıssız adamları anımsamasına neden oldu.
Kesin kulakları çınlıyordur şimdi hepsinin diye aklından geçirdi.
Başta onları anlamamıştı.
Sonra anladı.
Anladıkça onlar için üzüldü.
Hiçbir zaman hiçbir yere ait olamayacaklardı.
Vatansız bir insan gibi oradan oraya sürükleneceklerdi.
Her zaman başkalarının hayatlarını, mutluluklarını izleyeceklerdi.
Bir sigara yaktı.
Her zaman kalbine dokunmayı başaran böyle filmler ve bu filmleri yapan böyle güzel insanlar olduğu için çok şanslı olduğunu düşündü.
Çünkü böyle anlarda yaşadığını hissediyordu.

3 Kasım 2008 Pazartesi

Un giorno perfetto

Pembe, kırmızı,mavi,mor,yeşil,sarı renkleri seçilebiliyor.
O kadar güzel süzülüyor ki
Keske ben de onunla ucabilsem diye aklından geciriyor.
Gözlerini uçurtmadan hiç ayırmıyor.
Bir an ayırsa yok olup gideceğini düşünüyor.
Herkes gibi onun da gidebileceğinden korkuyor.
Ama izin vermeyecek gitmesine bu sefer.
Uçurtmayla beraber oradan oraya koşuyor.
Bu sırada gözlüğünü düşürüyor.
Ama umursamıyor.
Tombik yanakları koşmaktan kıpkırmızı oluyor.
En sonunda anneannesi çağırıyor.
Eve gitme vakti geldi.
Annesi ve ablası bekliyor yemeğe.

Anneannesine dönüp " artık büyüdüm mü?, bak uçurtmayı uçarabildim" diyor gülümseyerek.


Ferzan Özpetek'in Un giorno perfetto (Mükemmel bir gün) adlı filmini izledikten sonra aklıma gelen ilk görüntü.

Bu görüntünün oluşmasına herhalde filmin en etkileyici repliği neden oldu.

" Herkes hayatında en az bir kere uçurtma uçurmalıdır. Yoksa büyüyemez"

Çok mutluyum.

Çok.
Site Meter