26 Aralık 2008 Cuma

Tiktak

Kendini iyi ifade ederdi ama.
Bu sefer yetmiyordu kelimeler,
anlatmak istediklerine.
Her kelimeyi kullandığına emindi.
Araştırmaya başladı yeni kelimeler.
Sonunda anladı ki sorun kullanamadığı kelimeler değil kullandıklarıydı.
Duvarda asılı olan resimdeki ağaçtı.
Resme bir kez bakan çok net görürdü.
Yaprakları, dalları anlatıyordu her şeyi.
Anlatıyordu onu.
Sonra aldı kalemi eline.
Yanına kendisine benzeyen 99 tane ağaç daha çizdi.
Evet şimdi oldu dedi.
Zor seçiliyordu artık.
Sıra kelimelere gelmişti.
Aldı silgiyi eline kelimelerini silmeye başladı.
Sildikçe görünmez olmaya başladı.
Yok oldu sonunda.

16 Aralık 2008 Salı

Kleo

Masallarda yaşayan bir kız varmış.
Ama maddesel dünyaya dönebilme yeteneğine de sahipmiş.
Ara sıra gelirmiş dünyaya sonra tekrar gidermiş masallarına.
Ve hayatı masallardaki gibi olsun istermiş.
Arkadaşları ona " Arada Sıkışmış Ruh " derlermiş.
Nasıl mı?
Bütün ruhların dünya hayatını yaşamak için sıra bekledikleri yerde, o da sabırsız bir şekilde beklermiş sırasının gelmesini.
Yaşlı ruhların geri döndüklerinde şöminenin başında şarap eşliğinde anlattıkları maddesel hayatı hep merak edermiş.
En kıdemli ruh olan Jean, onun bu sabırsızlığını farkedermiş ama bir şey diyemezmiş.
Saçlarını okşayıp, " tamam Kleo yakında sen de göreceksin " der ve gülümsermiş.
15 milyon kozmik yılın ardından gitme zamanı yaklaşmış.
10. sıraya gelmiş Kleo.
Heyecandan yemek yemeyi bırakmış, kimseyle konuşmaz olmuş.
En sonunda dayanamamış ve ön sıralara geçmiş.
Bu durumu farkeden Ruh'u Şad ona çok kızmış ve Ruhlar Heyetine durumu bildirmiş.
Ve oy birliğiyle "dünyaya gitmesine ama hiçbir zaman kendisini oraya ait hissetmemesine" karar vermişler.
Cezası kesinleşmiş.
Sabırsız davranıp ön sıralara geçmekten 60 yıl " Arada Kalma Cezası " almış.
Kleo o sırada anlamamış bu kararın anlamını.
Ama şimdi çok iyi anlıyor.

5 Aralık 2008 Cuma

Fotoğraf Makinesi

Prof. Derdinuos'tan aldı fotoğraf makinesini.
Çok mutluydu.
Biraz pahalıya patladı ama olsun dedi içinden.

Profesörün sözlerini tekrarlıyordu kafasında.
"Unutma. Sadece bir kere basacaksın deklanşöre. Yoksa dünyadaki bütün insanları hapsedersin bu görüntüye. "

Çok mutluydu.

Eve geldiğini bile farketmemişti.
Mutluluktan.

Zile bastı. Frederic her zamanki gibi geç açtı kapıyı.
İşten geç gelmiş uyuyormuş beyefendi.
Başına neler geleceğini bilmiyor tabi diye düşünürken mutfağa gitti ve son kez kontrol etti makineyi.

İçeri geldi.
Son kez öptü Fred'i.

En güzel açıyı yakalayacak şekilde ayarladı makineyi ve deklanşöre bastı.
Bu sırada şaşkınlıkla onu izliyordu Fred.

"Ne yapıyorsun hayatım?" dedi.
Hiçbir şey demeden yanına geldi.
Ve " gülümse" dedi.

O anda her şey durdu.
Oda bomboştu.
Sadece fotoğraf makinesi vardı.
Ve çektikleri son görüntü.

Fred ekrana yapışmış bir şekilde " kurtarın beni buradan! " diye bağırıyordu.
Sigarasını yaktı ve Fred'in bu halini kahkahalarla izlemeye başladı.

Artık sonsuza dek bir arada olacaklardı.
Prof. Derdinuos'un sihirli makinesinin içinde.

3 Aralık 2008 Çarşamba

Beyaz

Beyazın içinde yürüyordu.
Sonsuz bir beyazlık ama.
Diğer bütün renkleri yutan bir beyaz.
Yürümeye devam etti nereye gittiğini bilmeden.
Yürüdükçe beyaz olmaya başladı.
Beyaz oldukça huzura kavuştu.
" Bugünlük bu kadar yeter " diyerek Beyaz Oda'dan çıktı.
Yatağına uzandı.
Ve uykuya daldı.

2 Aralık 2008 Salı

Kanadalı Japon

Japonca "merhaba" dedi, yan koltukta oturan kadına.
Ama japon şok bir ifadeyle bakıyordu yüzüne.
" Konichiwa" dedi tekrar kadının duymadığını düşünerek.
Kızgın bir şekilde almanca bir şeyler söylemeye başladı japon.
O da almanca karşılık verdi kadına.
Bu defa da fransızca konuşmaya başladı kadın.
O anda kadında bir tuhaflık olduğunu anladı.

Çantasından çıkardığı kitabı okumaya başladı.
Salvador Dali'nin Saklı Yüzler adlı kitabını.
Kadın bir hışımla elindeki kitabı aldı.
Ve kitabın arka kapağındaki yazıyı okuduktan sonra gülerek ispanyolca bir şeyler söylemeye başladı.
O da kadına gülümsedi.
Bu şizoyla 10 saat yol nasıl çekilir? diye düşünüyordu o sırada.
Kadının vereceği tepkiyi tam olarak tahmin edemediği için kitabı da geri isteyemiyordu.
Nasıl olsa türkçe bilmediği için geri verecek psikopat diye düşünürken gülmesine engel olamadı.
Ama kadın kitabı okuyor gibi gözüküyordu.
Yok artık bu kadar da olamaz diye geçiriyordu içinden.
Türkçe de biliyor olamaz.

Yarım saat olmuştu uçağa bineli.
Japon kadın birden " buldum " diye bağırdı.
O kadar bağırdı ki hostes yanlarına kadar gelip, bir sorun olup olmadığını sordu.
Biraz önce ruh hastası gibi davranan o değilmiş gibi hostese gayet düzgün cevaplar vermeye başladı.
Yok efendim eli sıkışmış da, çok özür dilermiş de.
Japonun yüzüne hayretle bakıyordu.
İsminin Onakoma olduğunu söyleyen kadın biraz önce vermiş olduğu rahatsızlıktan dolayı özür diledikten sonra konuşmaya başladı.
Broadway'deki Winter Garden Tiyatrosu'nda 1 hafta sonra gösterime girecek olan oyunda; paniğe kapıldığında 15 dili aynı anda konuşmaya başlayan Alannah adlı Kanada Vatandaşı japon bir kadını canlandırdığını, bu nedenle ara sıra bu şekilde denemeler yaptığını söyledi.
Bu açıklamadan sonra çok rahatlamıştı Pepe.
Kadına döndü ve yüzüne sert bir şekilde yumruk attı.
Burnu kanamaya başladı Onakoma'nın.
Sonra dönüp hiçbir şey olmamış gibi özür diledi.
Bütün uçak şoktaydı.
Pepe'yi kadının yanından zor uzaklaştırdılar.
Bir şeyler sayıklıyordu.

Japon ölmeli.
Ölmeli.

Bir türlü sakinleştiremiyorlardı.
Sonunda bağlamak zorunda kaldılar.
10 saat sonra New York'taydılar.

48 saat önce.
Pepe:
"İlaçlarımı almayı unutmuşum
2 gün içmezsem bir sorun olmaz herhalde."
Site Meter