5 Ocak 2009 Pazartesi

Kont Basva

Dev dünya haritasının karşısına geçti.
Gittiği son ülkeyi de işaretledi.
Ruhu gibi rengarenkti haritası da.
Telefonu eline aldı.
Gitme vakti gelmişti yine.
Gittiği hiçbir yerde bir haftadan fazla kalmazdı haksızlık olmasın diye o ülkeye.
Ait olma ve sahip olma duygusunu öldürmeyi öğrenmişti.
Zaten ilk ders bu değil miydi?
Hiçbir şey senin değil sen de kimsenin değilsin.

Bu cümle ilk çınladığında kulağında İngiltere'de Kont Basva'nın yanında çalışıyordu.
Kont Basva astronomiyle yakından ilgili olduğu için Bashiva'ya yaptığı her çalışmada destek oluyordu.
1824 yılının en soğuk günlerini yaşıyorlardı o sıralar.
Basva 250. yaşını kutlamak için Babilague Şatosunda görkemli bir balo vermeye karar vermişti.
Ama mutlu değildi.
Yıllar ilerledikçe sabırsızlığı ve siniri daha da artıyordu.
Kan bile artık onu mutlu etmiyordu.
Hatta tiksindiriyordu bu zavallı ölümlülerin kanı onu.
Bu zayıf yaratıkların kanından başka bir şey olsa onu tercih edebileceğine yemin ederdi.
Nasıl olur da her şeye sahip olduğunu ve onu sonuna kadar kendisininmiş gibi sömürebileceğini sanan bu zavallıların kanlarına muhtaç olabilirdi.
Bu haksızlıktı.
O gitmek istiyordu onlar ise sonsuza kadar kalmak istiyorlardı komik bir şekilde.
Gidebilmek için dünyanın sonunun gelmesini beklemekten başka şansı yoktu.
Bu nedenle astronomi adına yapılabilecek en küçük bir gelişme için bile gözünü kırpmadan bütün servetini harcayabilirdi.
Onlar çok şanslı Bashiva bunu nasıl anlamazlar? demişti gezegenlerin dizilişi hakkında yaptıkları bir tartışma sırasında.
Zamanı gelince gidecekler.
Biz ise hep burdayız.

145 yıl geçmişti bu sözlerin üzerinden.
Eski günleri hatırlamak hüzünlendirmişti onu.
Bir bilet aldı ve kaldığı yerden devam etti yolculuğuna.

2 yorum:

BahaR dedi ki...

bu sanki kitap olucakmış gibi sanki devamı gelicekmiş gibi..

lafolie dedi ki...

devamı olabilir aslında:))
kont basva ve bashiva yasıo nasıl olsa ehehhhe

Site Meter